ZEKA NEDİR?
Kavramlar ve algılar yardımıyla
soyut ya da somut nesneler arasındaki ilişkiyi kavrayabilme, soyut düşünme, muhakeme etme ve bu zihinsel işlevleri
uyumlu şekilde bir amaca yönelik olarak kullanabilme yetenekleri zeka olarak adlandırılmaktadır.
Zekanın farklı tanımlarının
olmasına karşılık zekaya ilişkin kuramların tümü zekanın geliştirilebilecek bir kapasite
ya da potansiyel olduğu ve biyolojik temellerinin bulunduğu noktalarında birleşir. Buna göre zeka, bireyin
doğuştan sahip olduğu, kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen ve merkez sinir sisteminin
işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevreden kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir.
Zeka bir çok zihinsel yeteneğin değişik durum ve
koşullarda kullanılmasını içerir. Bu yetenekler arasında başlıcaları:
Sözel Anlayış: sözcükleri tanıma ve anlama,
Sözel Akıcılık: sözel ve yazılı
olarak sözcük ve ifadeleri çabucak bulabilme,
Sayısal Yetenek: aritmetiksel işlemleri çabuk
ve doğru olarak yapabilme,
Alansal ve Uzay ilişkileri: iki ve üç boyutlu görsel
algılamayı yapabilme,
Bellek: işitsel ve görsel olarak belleme gücü,
Algısal Hız: karmaşık bir nesnenin
ayrıntılarını görebilme, zemin şekil ilişkisini ayırt edebilme, benzerlik ve farklılıkları
doğru olarak algılayabilme,
Mantıklı düşünme: muhakeme yürütebilme,
olarak sayılabilir.
Bir kişinin zeka seviyesi diğer koşullar eşit
tutulduğunda ne kadar zor işler başardığı, veya aynı güçlükteki işlerden ne kadar
çoğunu başarabildiği, veya ne kadar kısa sürede doğru sonuca ulaşabildiği ile belli olur.
Zekanın Biyolojik Temelleri
Zeka ile beyin arasıda çok yakın bir ilişki vardır.
Zekanın beyinde yer aldığı kabul edilir. Bir insan beyninde 10 milyardan fazla sinir hücresi bulunmakta,
her bir hücre ortalama 10.000 hücre ile bağlantı içerisinde çalışmaktadır. Nöron adı verilen
bu sinir hücrelerinde sinyaller çok karmaşık elektro-kimyasal olaylar zinciriyle oluşan ve sayısı
saniyede 1000 taneye kadar çıkabilen titreşimler halinde iletilmektedir.
Beyinin ne biçimde çalıştığı henüz çözümlenebilmiş
değildir. Belleğin işleyiş mekanizması, beyin algılama yaparken gösterdiği esneklik yeteneği
gibi konular bilim adamlarını yıllarca uğraştırmış hala da ulaştırmaktadır.
Bir kısım bilim adamları belirli işlerden
beyinin belirli bölgelerindeki hücreleri sorumlu tutarak konuya açıklama getirirken, ünlü nörolog Karl Pribram hologram
teorisini beyinle bağdaştırmak üzere yaptığı çalışmalarda beyinin çevresi hakkındaki
bilgileri sınıflandırılmamış bir karmaşık düzen içerisinde aldığı,
alınan bu bilgilerin holografik, yani üst üste bindirilmiş dalgalar ve onların girişimleriyle oluşan
modele dayalı bir biçimde kaydedildiği ve daha sonra dışarıdan gelen frekanslara göre bilgilerin
alışkın olduğumuz mekan-zaman için düzenlenerek, bilinen algı dünyasının oluştuğunu
söylemektedir.
Zekanın Yaşa Göre Gelişimi
Zeka yaşamın ilk on yılında büyük bir gelişme
kaydetmektedir. Bu süre içinde en hızlı gelişme ilk iki yılda gerçekleşir. Başlangıçta
davranışı birkaç refleksten oluşan insan, iki yıl sonunda kendi başına yürüyebilen, konuşabilen,
bazı basit problemleri çözebilen, neden sonuç ilişkisi kurabilen, basit planlamalar yapabilen, hatırlayabilen
bir kişi hale gelir.
Sembollerle düşünebilme 11 yaşında başlar.
12 yaştan sonra zekanın hızında azalma olsa da gelişmeye devam eder. Gelişmenin en üst düzeyine
14-18 yaşlar arasında varılır. Zihinsel güç 30 yaşa kadar bu düzeyde kalır. Daha sonraki yaşlarda
yeni malzeme öğrenmedeki başarı yavaş olarak azalmaya başlar, ancak öğrenilen bilgiler kaybolmaz
tam tersine yaş ilerledikçe, deneyimden dolayı edinilen bilgiyi kullanmadaki beceri artar.
Zekanın Soyaçekim ile İlgisi
Doğuştan gelen zekanın değerlendirilmesi için
bilinen bir yöntem yoktur. Kalıtımla çevre arasındaki ilişki birbirinden ayrı ve uzakta yetiştirilen
ikizlerin davranış ve başarılarının incelenmesiyle bir ölçüye kadar belirlenebilir. Tek yumurta
ikizlerinin kalıtımı, birbirlerinin aynıdır. Doğumdan itibaren birbirlerinden farklı çevrelerde
yetişen tek yumurta ikizlerinin ve aynı evde yetişen çift yumurta ikizlerinin zeka puanlarının karşılaştırıldığı
bir araştırmada, değişik çevrelerde yetişseler bile, kalıtımı aynı olan tek yumurta
ikizlerinin zekalarının, aynı çevrede yetişip, kalıtımları birbirinden farklı olan
çift yumurta ikizlerinin zekalarından daha çok birbirlerine benzediği ortaya çıkmıştır.
Bir başka araştırmada ise, bebek iken evlat edinilen
çocukların zekalarını, üvey anne-babalarının zekaları ve ayrıca doğal anne-babalarının
zekaları ile karşılaştırmışlar ve bu çocukların zeka puanlarının doğal
ana-babalarınkine daha çok benzediği görülmüştür. Bunun gibi çok sayıda yapılan araştırmalar,
kalıtımın zeka gelişmesinde önemli bir rol oynadığını ortaya koymuştur.
Zeka ve Çevre
Zekanın kalıtımla ilişkisi çok belirgindir,
ancak çevrenin de zekaya önemli etkisi vardır. Tek yumurta ikizleri birbirinden ne kadar farklı çevrelerde yetişirlerse
aralarındaki zeka farkı da o denli fazla olmaktadır.
Ana-baba evi zihinsel gelişmeyi etkilediği istatistiklerle
gösterilmiştir. Çeşitli eğitim seviyesine sahip ailelerden gelen çocukların bir arada okudukları
okullarda yapılan araştırmalarda, yüksek eğitim düzeyli ailelerden gelen çocukların diğerlerine
göre daha başarılı oldukları saptanmıştır.
1700 ve 1910 yılları arasında yaşayan 4421
ünlü kişinin kökenini inceleyen bir araştırma sonucunda bu kişilerin % 83'ünün üst tabakadan ve ancak
%16'sının alt tabakadan geldiğinin ortaya çıkması, çevre faktörünün önceki yüzyıllarda çok daha
önemli bir etken olduğunu ortaya koymaktadır. Her ne kadar başarı ve zeka birbirinden farklı olsa
da, başarıda zekanın önemli bir payı olduğu göz önüne alınacak olursa bu bize zeka hakkında
da bilgi verir.
Zekaya çevrenin etkilerinin arasında çevreden etkilenen kişilik
yapısı, sosyo-psikolojik çevre, dil yeteneği ve güdü sayılabilir. Kaygılı ve korkak çocuklar
problem çözerken yapılan işe dikkatlerini vermede güçlük çekerler ve dolayısı ile zeka testlerindeki başarı
düşük olur.
Bir başka etken de, ailelerinin beklentilerinden dolayı
orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeyden gelen çocukların diğerlerine göre daha güdülü olmaları ve test sırasında
daha fazla gayret sarf etmeleridir.
Diğer koşullar eşit tutulduğunda orta ve yüksek
sosyo-ekonomik düzeyden gelen kişilerin zeka puanları, düşük sosyo-ekonomik düzeyden gelen kişilere kıyasla
daha yüksek olmaktadır. En düşük ile en yüksek sosyo-ekonomik düzey arasındaki puan farkı 20'ye kadar
çıkmaktadır.
Zekası yüksek kişiler daha iyi eğitim görmekte,
kazançlı meslek sahibi olarak daha yüksek bir ekonomik düzeye erişmektedir. Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelerin
çocukları daha fazla öğrenme olanağına sahiptir, bunlar ilerisi için daha iyi başlangıç koşulları
elde edebilmektedir. Zeka testlerinde sözel bölümlerin bulunması, eğitim seviyesi yüksek kişilerin daha yüksek
puan almasına yardım etmektedir. Dolayısı ile burada hem kalıtımsal hem de yetişme tarzından
gelen bir avantaj söz konusudur.
Zeka ve Başarı
Üstün zekalı bir bireyin toplumda bununla orantılı
olarak başarılı olacağı varsayılırsa da, kimi zaman denetlenemeyen dış etkenler
nedeniyle uzun vadeli tahminler geçersiz çıkabilir. Zekanın toplumsal başarıya dönüştürülebilmesini
sağlayan mekanizma henüz yeterince anlaşılamamıştır. Çocukluk döneminde yapılan başarı
testlerinin aynı dönemde yapılan IQ testleri ile benzer sonuçlar verdiği görülürse de, yaşamın ileri
ki yıllarında ortaya çıkacak davranış kalıplarının tamamen bu sonuçlarla belirlenmesi
mümkün değildir.
ZEKA’NIN ÖLÇÜLMESİ
Zeka Testlerinin Tarihçesi
Eski Çin ve Yunan kayıtlarından
elde edilen bilgiler ışığında, 2000-2500 yıl önce bile zihinsel, kişisel ve fiziksel farklılıkları
ölçmek üzere girişimler olduğunu anlıyoruz. Zeka testleri konusundaki sistematik ve bilimsel çalışmalar
ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmaya başlamış, İngiltere'de Fransis
Galton, Almanya'da Emil Kraeplin ve Fransa'da Fred Binet bu konuda araştırmalar yapmışlardır. İlk
formal IQ testi bu yüzyılın başında, Fransız hükümetinin, okuldan yararlanamayacak kadar durgun zekadaki
çocukların yeterli zeka potansiyeli olduğu halde gerekli çabayı göstermedikleri için başarısız
olan çocuklardan ayırt edebilmek amacıyla Binet ve Simon'dan zeka testi geliştirmelerini istemesi üzerine ortaya
çıkmıştır.
Binet, çocukların hangi yaşlarda
hangi becerilere sahip olduklarını inceleyerek ilk test maddelerini oluşturdu ve bu test maddelerini çocuklar
üzerinde denedi. Her yaş için, o yaştaki çocukların %60'ının başardığı maddeler,
o yaş için test maddesi olarak belirlendi. Bu ölçüme göre bir çocuk, kendi yaşıtlarının yapabildiklerini
yapabiliyorsa normal zekalı, daha küçüklerin yapabildiklerini yapabiliyorsa geri zekalı, kendinden büyük zekalıların
maddelerini yapabiliyorsa ileri zekalı olarak değerlendirildi. Böylece 1908 yılında Binet-Simon adı
altında ilk zeka testi ortaya çıktı. Bu test daha sonra çeşitli tarihlerde ve en son olarak ta 1986 tarihinde
yenilendi. Bunlardan 1937 tarihindeki yenileme, Stanford üniversitesinde yapılmıştı, ve testin bu tarihten
sonraki adı Stanford-Binet oldu. 1986 tarihinde geliştirilen test Stanford-Binet Sürüm 4 olarak anılmaktadır.
Zeka tesleri konusunda Terman, Cattell, Spearman,
Stern, Thorndike, Thrustone ve Wechsler bilinen diğer önemli isimlerdir
Günümüzde en yaygın olarak kullanılan
Binet ve Wechler testlerinde öğrenme, soyutlama ve yeni durumlara uyum gösterme kapasitesini ölçülmeye çalışılmakta
ve sonuç, zeka yaşının kronolojik yaşa oranı olan zeka bölümü (Intelligence Quotient- IQ) olarak
elde edilmektedir.
Çeşitli Zeka Alanları
Günümüzde en yaygın testler olan Stanford-Binet
ve WAIS-R testlerinde zeka ölçümü için Binet'in geliştirdiği yöntem kullanılmasına karşın, zekanın
ne olduğunun tanımlanmasında eksiklikler bulunmaktadır. Binet ekolünde zeka, kişinin test sonuçlarında
aldığı derece ile ölçülmektedir. Bu zekayı ölçmek için pratik bir yaklaşımdır ve kişilerin
performanslarını anlamaya yöneliktir, ancak bu testler zekanın doğasını anlamak için fazla ipucu
vermezler. Araştırmacılar zekanın doğasını anlamak üzere de çalışmaktadırlar.
En çok sorulan sorulardan biri zekanın tek bir faktörden mi yoksa bir kaç bileşenin bir araya gelmesiyle mi oluştuğudur.
İlk psikologlar, zekanın ve genel bir g-faktörü olarak adlandırılan genel bir mental faktörden oluştuğunu
varsayıyorlardı. Bu faktörün, zekanın her bir yöndeki performansını etkilediğini varsayarak,
zeka testinin bu g-faktörünü ölçmeye yönelik olduğunu kabul ediyorlardı. Daha sonraki araştırmacılar
akıcı zeka ve kristalize zeka olmak üzere zekanın iki çeşidi bulunduğunu öne sürdüler. Akıcı
zeka, yeni problemleri ve durumları başarıyla ele alabilme yeteneğini, kristalize zeka ise bilginin saklanması,
beceriler, akışkan zekanın kullanılması ve tecrübelerden elde edinilen stratejileri kapsamaktadır.
Diğer bir kısım bilim adamı ise zekanın
daha çok bölümlerden oluştuğunu ileri sürmüştür. Örneğin, Howard Gardner belirli alanlarda olağandışı
başarılar sergileyen insanların yeteneklerini inceleyerek yedi değişik zeka alanı olduğunu
savunmuştur. Aşağıda açıklanan bu zeka alanlarının her biri diğerinden bağımsız
olmasına karşın, herhangi bir aktivite bu zeka alanlarından bir kaçının aynı anda aktif
hale geçirilmesiyle oluşmaktadır:
1. Müziksel Zeka: müzik ile ilgili şeylerdeki beceri
2. Bedensel Kinestetik Zeka: tüm bedenin veya çeşitli bölümlerinin
bir problemin çözümünde, bir üretim veya gösteri sırasında kullanılması ile ilgili becerilerdir; dans
etme, atletizm, aktörlük, operatörlük gibi beceriler buna örnek gösterilebilir
3. Mantık-matematik zekası: problem çözme ve bilisel
düşünmedeki beceriler
4. Dilsel Zeka: Bir dilin kullanımı ve o dilde eserler
üretme ile ilgili beceriler
5. Uzaysal-Konum Zeka: Mimarların, ressamların, heykeltıraşların
veya uzay-konum durumlarını anlamadaki becerileri
6. Kişiler Arası Iletişim: Diğer kişilerle
etkileşimde diğerinin ruh halini, isteklerini, niyetlerini anlamadaki beceriler
7. Içeyönelik Zeka: bir kişinin iç dünyasındaki yönelimlerini
anlaması, duygularına erişebilmesi becerisidir
Gardner'in her bir zeka alanını
açıklamak üzere verdiği örnekler arasında Yehudi Menuhin, T.S. Elliot, Anne Sullivan, Virginia Wolf gibi ünlüler
yer almaktadır.
Yehudi Menuhin San Fransisco Orkestrasının
konser salonuna gizlice sokulduğunda 3 yaşındaymış. Orada Louis Persinger'in violin çalışından
çok etkilenen Menuhin, yaş gününde bir violin alınması ve Louis Persinger'in hocası olması için inatla
direnmiş. Her ikisini de elde eden Menuhin, 10 yaşına geldiğinde uluslararası üne sahip bir yorumcu
olmuştu.
T.S. Eliot 10 yaşındayken, Fireside
adında bir magazini tek başına çıkarmış, üç günlük bir kış tatili sırasında
derginin 8 sayısını hazırlamıştı.
Anne Sullivan sağır ve kör Helen
Keller'in eğitimine başladığında bu iş, diğer kişilerin yıllarca vaktini alacak
zorluktaydı. Bu işe girişmesinden daha iki hafta sonra büyük ilerleme kaydetti, bu süre içerisinde vahşi
bir yaratık narin bir çocuğa dönüşmüştü.
Virginia Wolf "A sketch of the Past" adlı
eserinde, kendi iç yaşamına bakışın iyi bir örneğini sergilemekte, bu eserinde çocukluğundan
kalan ve olgunlaşmasına rağmen hala şok etkisinden kurtulamadığı bir çok özel anısına
yönelip, onlara karşı tepkilerini başarılı bir biçimde açıklamaktadır.
Bilinen Zeka Testleri
Çok kesin sonuçlar vermese de Stanford-Binet
ve Wechsler ölçekleri gibi testler zekanın ölçülmesini sağlar. Bu testler bireyin zeka yaşının kronolojik
yaşına oranı olan Zeka Bölümünü (Intelligence Quotient- IQ) ölçmeye yarar ve zekanın dışavurumlarının
kabaca bir görüntüsünü çizer.
Günümüzde en çok kullanılan 4. sürüm Stanford-Binet testi
zekayı üç aşamalı hiyerarşik bir model olarak ele almaktadır:
I. Aşama: G faktörü: Zekayı bir bütün olarak etkilediği
varsayılan g-faktörünü elde etmek üzere uygulanan test sorularından oluşur.
II. Aşama: a) Kristalize yeteneklerin ölçülmesi:
b) Akıcı-Analitik yeteneklerin ölçülmesi
c) Kısa Süreli Bellek yeteneklerinin ölçülmesi
III Aşama: Sözel yargılama, sayısal yargılama
ve soyut/görsel yargılama yeteneklerinin ölçülmesine yöneliktir.
Wechsler testi de yine çok kullanılan
testler arasındadır. Amerikalı psikolog David Wechsler tarafından geliştirilen bu test daha çok WAIS-R
(Wechsler Adult Intelligence Scale-Revisted) adı altında bilinmektedir. Bu testin çocuklar için geliştirilen
sürümü ise WISC III (Wechsler Intelligence Scale for Chilren-III) adıyla anılmaktadır. WAIS-R ve WISC-III testlerinde
sözel ve sözel-olmayan iki temel bölüm yer almaktadır. Her iki bölümdeki sorular birbirinden tümüyle farklı niteliktedirler.Psikometrik
olarak testin genel puanının ortalaması 100 standart sapması 15’tir. Test 12 alt testten oluşmakla
birlikte değerlendirme 10 alt teste göre yapılır. Geriye kalan 2 alttest yedek alttestlerdir ve asil altestlerden
herhangi biri uygulanamadığı durumlarda kullanılır.Alttestler çocuğun test boyunca motivasyonunu
koruması amacı ile bir sözel, bir performans olacak şekilde sıralanmıştır. WİSC-R’ı
oluşturan alt testler şunlardır.:
1.
Genel Bilgi
2.
Resim Tamamlama
3.
Benzerlikler
4.
Resim Düzenleme
5.
Aritmetik testi
6.
Küplerle Desen
7.
Sözcük Dağarcığı
8.
Parça Birleştirme
9.
Yargılama
10. Şifre
11. Sayı
Dizisi ( Yedek alttest )
12. Labirentler
( Yedek alttest )
Şu unutulmamalıdır ki WISC-R
testi 6-16 yaş arası çocukları test etmek amaçlı geliştirilmiştir. Bu taş grubunun dışında
kullanılması yanlış sonuçlara sebep olacağından kullanılmamalıdır.
Testin ortalama uygulama süresi 1-1,5 saattir. Testin sonuçlarının güvenirliği uygulamaya bağlı olduğundan
uygulamacı kesinlikle WISC-R el kitapçığında bulunan yönergelere harfiyen uymalıdır. Kitabın
ezberlenmesi diye bir durum söz konusu olamaz.Puanlamada şahsi görüşlere yer verilemez.
Test tamamen uygulandıktan sonra testör
cevapları yazdığı protokol kağıdını değerlendirmeye alır.Her altesti kitapçığa
uygun olarak puanladıktan sonra çocuğun aldığı ham puanı
bulunduğu yaş grubuna göre Ortalaması 10 standart sapması 3 olan standart
puana çevirmelidir. Standart puanlar 1980 yılında Şahin, Savaşır ve arkadaşları tarafında
yapılmış olan WISC-R Türkiye standardizasyonuna göre yapılır.Wisc-r dan alınan zeka bölümü puanları
şu şekilde isimlendirilebilir:
130 ve üzeri Z.B=Çok Parlak
120-129 Z.B = Parlak
110-119 Z.B =Yüksek Normal
90-109 Z.B =Normal
80-89 Z.B = Düşük normal
70-79 Z.B = Sınır
69-50Z.B= Hafif derecede zihinsel
özürlü ( tüm zihinsel engellilerin %75-80 i. Eğitimsel kategori olarak “Eğitilebilirler”
adını alırlar.)
49-35 Z.B =Orta derecede zihinsel
özürlü( tüm zihinsel engellilerin %12 si. Eğitimsel kategori olarak “Öğretilebilirler”
adını alırlar.)
34-20 Z.B=İleri derecede zihinsel
özürlü( tüm zihinsel engellilerin %7 si. Çoğunlukla herhangi bir özel eğitim programından yararlanamazlar )
20 ve altı Z.B=Çok ileri derecede
zihinsel özürlü( tüm zihinsel engellilerin %1i)
Zeka testleri bilişsel işlevlere
ait bilgiyi getirir. Değişmezlik taşır. Eğer bir çocuğa zeka testi verdiysek bulduğumuz
ranj, yetişkinlik ve yaşlılığa kadar aynı düzeyde kalır, değişmez. Değişmezliğin
güvenirliği yaşla birlikte artar. Erken çocukluk döneminde yapılan değerlendirmeler daha az güvenilir
olur. Değerlendirmenin yapıldığı zaman içinde tanımlayıcıdır. Sözel alt testlerde
sorulara dinleyerek yanıt verir. Sunulan kapsam içinde alıcı ve ifade edici farkları ifade eder. Performans
alt testlerde görsel-algısal, görsel-motor becerileri ölçer. Toplam puan zihinsel düzeyin iyi bir göstergesidir. Sözel
ZB ve performans ZB arasındaki fark belli bir alandaki gelişimin sapmış olduğunu gösterir ve toplam
puanın anlamı değişir. Fark her zaman patolojik bir durumun ifadesi değildir.
WISC-R’ da 3 patern tanımlanır:
a) SZB,
PZB’ den yüksek olduğu patern: SZB, PZB’ den 15-40 puan daha yüksek olduğu durum. Görsel-motor-algısal
alanda sorun olduğu düşünülebilir. Sözel alanda daha başarılıdır.
b) PZB,
SZB’ den yüksek olduğu patern: Genellikle çocuğun disleksik olduğu düşünülür. Bu çocuklar sözlü
ifadede zorlanırlar. Özgül öğrenme güçlüğü için tipiktir.
c) SZB ile PZB’
nin birbirine yakın ama alt test sonuçlarının birbirinden farklı, tutarsız olduğu patern
WISC-R Kategorileri:
Kazanılmış Bilgi Kategorisi: Genel Bilgi+Aritmetik+Sözcük Dağarcığı
alt testlerini içerir; bilgiyi kazanma ve kullanabilme yeteneğini ölçer.
Sıraya koyma Yeteneği Kategorisi: Sayı Dizisi+Resim Düzenleme+Sözcük
Dağarcığı alt testlerini içerir; kısa süreli bellekte depolanan görsel ve işitsel uyarıcıları
ard arda koyabilme yeteneklerini ölçer.
Mekansal Yetenek Kategorisi: Resim Tamamlama+Küplerle Desen+Parça Birleştirme
alt testlerini içerir; çok boyutlu mekanda obje ya da sembolleri manipule edebilme yeteneğini ölçer.
Kavramsal Yetenek Kategorisi: Yargılama+Benzerlikler+Sözcük Dağarcığı
alt testlerini ölçer; dil işlevleriyle ilgili yetenekleri kapsar.
Zihinsel Özürlülük Kavramı
·
Zeka bölümü (IQ) nun70’in altında olması
·
Sosyal-uyumsal davranışta yetersizlik,
·
Bu yetersizliğin gelişim dönemi içinde ( 18 yaştan önce )
ortaya çıkmış olması gerekir.
Üstün Zeka Nedir?
Zeka dağılım eğrisinin bir ucunda zeka geriliği
gösteren kişiler yer alırken diğer ucunda ise üstün zekalı kişiler yer almaktadır. Toplumun
oluşturan kişilerin ancak %2'lik bir bölümü 130 ve üstündeki IQ derecesine sahiptir. IQ derecesi 140'ın üzerine
çıkıldığında bu oran % 0.2 ye düşmektedir.
Üstün zekalıların tipik örnekleri onları sakar,
utangaç, sosyal açıdan akranlarıyla uyumsuz gibi gösterse de bir çok araştırma onların tam tersine
bir çok şeyi ortalama insandan çok daha iyi yapabilen, iyi uyumlu, sevilen kişiler olduğunu ortaya koymuştur.
Lewis Terman tarafından yapılan 1920 yılında
başlatılan bir çalışma halen devam etmektedir. Bu çalışmada IQ derecesi 140'ın üzerinde
olan 1500 üstün zekalı çocuktan oluşan bir grup 60 yıl boyunca düzenli aralıklarla takip edilmektedir.
Başından itibaren bu gruptaki kişiler fiziksel, akademik ve sosyal açıdan, normal akranlarına göre
daha ileride olmuşlardır. Genellikle daha sağlıklı, daha uzun, daha ağır ve daha kuvvetli
oldukları gözlenmiş, okulda daha başarılı olmuşlar ve normal kişilere göre daha iyi sosyal
uyum sergilemişlerdir. Bütün bu avantajlar, kariyer başarısına dönüşmüş, bu kişiler normal
insanlara göre daha çok ödül almış, daha fazla maddi gelir elde etmiş, sanat ve edebiyata daha fazla katkıda
bulunmuşlardır. Örneğin bu gruptaki kişiler 40 yaşına geldiklerinde, toplam olarak 90 kitap,
375 oyun ve kısa hikaye, 2000 makale yazmışlar, 200 üzerinde patente imza atmışlardır. Hepsinden
önemlisi bu kişiler hayattan tatmin olduklarını diğer kişilere göre daha fazla belirtmişlerdir.
Bu çalışma diğer yandan, üstün zekalı olmanın
her zaman başarılı bir grafik çizmeyi garantileyemeyeceğini de göstermiştir. Terman'ın incelediği
grupta bazı önemli başarısızlıklara da rastlanmıştır. Başka çalışmalardan
da anlaşıldığı üzere üstün zeka her alanda düzgün bir dağılım göstermemektedir. Yüksek
IQ derecesine sahip bir kişinin akademik konularda ille de başarı göstermesi gerekmemekte, ancak konulardan
bir veya bir kaçında olağandışı bir üstünlük sergileyebilmektedir. Yüksek bir IQ derecesi, her şeyde
başarı anlamını kesinlikle taşımamaktadır.
Zeka Testlerinin Eleştrisi
Zeka testleri konusundaki en önemli tartışmalardan biri
zekayı oluşturan zihinsel yeteneklerin tanımlanması ve IQ'nun bu yetenekleri yeterince yansıtıp
yansıtamayacağı üzerinde yoğunlaşmış, testin hazırlanması ve standartlaştırılmasında
kültürel önyargıların olabileceği ileri sürülmüştür. Sosyoekonomik düzeyi yüksek çocukların test
sonuçlarının da daha yüksek çıktığı saptanmıştır. Sosyo- ekonomik durum, öğrenim
olanakları, hatta testin uygulandığı koşulların bile test sonuçlarını etkileyebileceği
düşünülür. İyi eğitim görmüş kişilerin kelime bilgisi daha fazladır, bütün zeka testleri sözel
ağırlıklı olduğundan, bu kişilerin zeka testlerinde eğitimi az kişilerden daha yüksek
bir puan alması doğaldır. Bütün zeka ölçeklerinde kültürel yanlılık söz konusudur. Bu testler meslek
sahiplerine yanlılık gösterir. Zeka testleri psikologlar tarafından hazırlanmaktadır, dolayısıyla
bu meslek grubuna yanlılık yansıtır.
Günümüzde kullanılan zeka testleri, zeka hakkında bilinen
bütün nitelikleri kapsamaktadır. Bu testler, çeşitli zeka düzeyindeki kişileri ayırt edebilmekte, farklı
kültürler için çeşitli normlar geliştirilmiş ve bu testler zeka hakkındaki yeni bilgiler ışığında
ve yeni malzemeler kullanıma girdikçe daha da geliştirilmektedir.
Ayrıca, bireyin doğuştan gelen yeteneklerini daha doğru
yansıtan ve kültürel yapıdan etkilenmeyecek testler geliştirilmesine yönelik çalışmalar da yapılmaktadır